MAKRO ANALİZ
Kriz Türkiye’ye teğet geçmedi, hatta 2001 krizinden daha
uzun sürdü, işsizlikte daha fazla arttı. 2001 krizi bankaların kriziydi, 2009
krizi bankalar dışında tüm ekonomiyi vurdu. İkinci çeyrekte Çin ekonomisi kadar
büyüdük ama Çin 2009’da krize girmeyip %9,1 büyürken Türkiye ekonomisi %4,7
küçüldü. Yani Çin iki yılda sürekli büyürken Türkiye ekonomisi 2008 rakamlarına
daha yeni ulaşıyor. Türkiye ekonomisi 2009 ilk yarısında % 11,1 küçülmüştü,
2010 ilk yarısında %11 büyüdü.
Bizi izleyenler bilir sitemizde hiç bir ek önlem alınmasa
dahi 2010 yılında % 8 büyürüz demiştik. O günlerde hükümetin ve merkez
bankasının hedefleri % 3 ile %4 aralığıydı. Ekonomimizi yönetenlerin iyimser
öngörüleri bile gerçeğe bizim öngörümüz kadar yaklaşamadı. Geçen zaman ekonomi
yönetimindekilerin neyi ne kadar bilerek yaptıkları konusunda size de bir fikir
vermiştir.
Türkiye ekonomisi 2001 krizinde ihracatın önemli katkısıyla
yeniden büyümeye baslarken 2009 yılında ihracat ekonominin genelinden daha
hızla geriledi ve ekonomi yeniden büyümeye geçerken 2010’da ihracat ekonominin
genelinden daha zayıf bir performans gösteriyor. Toplam harcamalar kriz öncesine seviyelere
ulaşmışken, yatırım harcamaları daha çok gerilerde kaldı.
Özet olarak Türkiye ekonomisi hizmet sektörü ve tüketime dayalı
olarak büyürken; hükümetin krizden çıkış için desteklemesi gereken ihracat ve
yatırım alanında iyileşme düşük kalmaktadır. İşsizlik alanında ise bir iyileşme
görülmemektedir.
Ayrıca tüketim yoluyla büyüme sürdürülebilir bir yol
olmadığı gibi istihdamı artırıcı rolünün kısıtlı olması, büyüyen ekonomi ve
refah seviyesi ilişkisinin gücünü de sorgulanabilir bir hale getirir. Bütün
bunların ışığında, uzun lafın kısası, Türkiye ekonomisi artık yatırımlar
eşliğinde büyümeli, bunun istihdam etkisini görmeli ve refah seviyesindeki
artış daha hissedilebilir olmalıdır.
Geri dönüş şaşırtıcı olmadı çünkü krizin sebebi zaten
2001’deki gibi Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları olması değildi. Bankalar
krize girmedikleri halde dünyadaki olumsuz resmi görerek ve kriz tecrübelerinden
faydalanarak likiditelerini kullanmada temkinli davrandılar. ISO verileri de
gösterdi ki özellikle ilk 500 grubu yine global gelişmeleri çok iyi takip etti
ve satışlarındaki olası düşüşü önceden görerek yüksek kar marjlarında fazla
ısrar etmeden stoklarını hızla aşağıya çektiler ve maliyetlerini düşürerek
(faiz, isçilik, vs..) bilançoların küçüldüğü bir yılda yine ayakta kalacak kar
edebildiler.
İkinci 500, ilk 500 kadar profesyonel ve vizyonlu olamadı
ama onlar da yine faiz ve isçilik maliyetlerindeki düşüşten faydalandılar ama
issizliği de bir anda patlattılar. Örneğin, bir kredi garanti fonu zamanında
devreye girse, banka mevduatlarına veya yurtdışı borçlanmalara garantiler
getirilse geri çekilmenin şiddeti de belki bu kadar olmayabilirdi.
Çin 2009 yılında tarihinin en büyük iç tüketim teşviklerini
vizyonlu şekilde krizin daha ilk baslarında devreye soktuğu için ihracattaki
kayıplarını telafi edebildi ve hızlı büyümeye devam etti.
Türkiye ekonomisi öyle ya da böyle 2009’da kaybettiklerini
yerine koymak üzere. Bunu yaparken de ihracattan ziyade iç tüketimden ve iç
tüketime yönelik yatırım harcamalarından destek alıyor. Yılın ilk yarısında
GSYDH reel olarak %11 büyürken ihracat reel olarak %0,4 büyüyebildi, yani
aslında yerinde saydı. İkinci çeyrekteki reel ihracat artısı biraz nefes
aldırdıysa da çok düşük. Ülkenin en büyük pazarı olan AB’deki ekonomik
sıkıntılar ihracatımızı hala olumsuz etkiliyor. Almanya’nın ihracata dayalı
büyümesiyle bölge tutunuyor yoksa iç tüketime dayalı ekonomilerde sıkıntı hala
devam ediyor. Hatta sıkıntılar artınca çare zaten Merkez Bankası’nın gereğinden
bile fazla düşürdüğü iddia edilebilecek faizleri daha düşürmesi gerektiği gibi
anlamsız çözüm önerilerinde aranıyor.
GSYH rakamlarından daha güncel olan sanayi üretim rakamları
sadece iç tüketim motoru ile devam etmeye çalışan ekonominin yavas yavas
zorlanmaya başladığını hissettiriyor.
Türkiye ekonomisi ihracata dayalı büyümeyi teşvik edecek ve
böylece enflasyonu yukarı baskılamadan büyüyebilecek bir yapıda değil ve bunu
teşvik edici bir model de uygulamıyor.
Cari açığı finanse eden para ülkeye girebildikçe ekonomi
enflasyonu fazla baskılamadan büyüyebiliyor. Yani cari açık artmasa ya da
artmasını mümkün kılacak dış finansman gelmese ya enflasyon artacak ya da
ekonomi büyüyemeyecek.
Bu durumda reel sektör de çareyi TL’deki güçlenmeyi
(ithalattaki ve cari açıktaki artısı) maliyetlerini kontrol etmekte veya kayıt
dışına çıkmakta buluyorlar ve bu da istihdamı olumsuz etkiliyor yâda istihdamı
kayıt dışında büyütüyor. İssizliğin yıllarca %5-7 arasında seyredip 2003
sonrası %10’lara demir atmasının sebebi tüketim için geniş kitlelerin
gelirlerin artmasına dayalı bir harcama dinamiği yerine borçlanmaya yönelik bir
harcama dinamiği olmasındandır.
Bugün için Türkiye’nin bu kredilendirmeyi yapacak imkânı
var. Şirketler çok borçlu ama hane halkının borçluluğu henüz gelişmiş ülke
standartlarının çok altında. Tüketici kredileri, kredi kartları ve Özellikle
mortgage kredilendirmesinin gidecek yolu var.
Dünyada Durum Ne?
Brezilya daha önce bizimle girdiği krizden dersler çıkarmış,
dış borçları kapatmış, IMF’yi göndermiş işsizliğe çözüm bulmuş yıllık %6
civarında sürdürülebilir bir büyüme ile yoluna devam ediyor. Hatta IMF’e kredi
verme teklifinde bulunabiliyor.
Rusya ekonomik ve yönetimsel krizleri aşmış, enerji
satışıyla elde ettiği ekonomik gücü siyasi güç olarak kullanmayı mükemmel
başarıyor.
Almanya Rusya ile partner olup sanayisi için gerekli
enerjiyi alıp ürettiği ürünleri ihraç ederek halen Çin kadar büyük bir ihracat
rakamını koruyor ve Avrupa ekonomisini ayakta tutuyor. Bir anlamda AB’nin
üretim merkezi olarak, birliğin gücünü emiyor.
Japonya, İngiltere krizden çıkmakta zorlanıyor. ABD bir
yolunu bulup doları rezerv para olarak tutamazsa krizin W dönüşmesine sebep
olabilecek tek ve en büyük ekonomi.
Yunanistan ülke ekonomisi battı, Almanya kurtardı.
Yunanistan devleti Almanya’nın bir eyaleti olmaya daha fazla yaklaştı. Bu
haliyle dahi Yunan halkının milli gelir, dolayısıyla refah düzeyi Türk halkının
iki katı, üstelik işsizlik oranları çok daha iyi durumda.
Çin ve Hindistan’daki büyümenin insan emeği sömürüsüne
dayalı ilkel bir yönetim anlayışıyla olması göz önünde tutulduğunda, Türkiye
için model oluşturabilecek ülke Brezilya’dır. İç kaynaklara dayanan üretim ve
istihdam ile ihracatla sürdürülebilir büyüme, düşük işsizlik oranları ile
tabana yayılan refah.
Piyasalar
Morgage (konut kredisi) krizi bir dolara karşılık 70'e varan
türev işlem yapılması ile ilgilidir. Herkes herkese borçlu biri borcunu
ödemeyince diğerleri de ödeyemiyor. Sanal piyasalar oluşturup karşılığı olmayan
kağıtlar satarak, para hareketlerinden rantlar elde ederek büyüyen kapitalist
ekonomi dünyayı tek pazar haline getirip tüm insanlığı ABD'nin kölesi haline
getiriyordu. Kapitalizmin zayıf noktası ortaya çıktı ve kurallar değişiyor.
Kriz ABD'de başladı, sonra dünyayı sardı. Küresel sermayeye
açık olan ülkeler daha kolay etkilendi. Dünya piyasalarının %30'undan fazlasını
kontrolünde tutan ABD piyasaya para dağıtarak ve faizleri düşürerek önlem
almaya çalıştı. Bu arada zayıf bankalarının batmasına göz yumdu. Ancak Çin'in
rezerv para olan dolara alternatif arayışına girebileceği düşüncesi dolara olan
güveni sarstı. Çin ABD kağıtlarından parasını çekmedi, çekseydi ABD için tek
seçenek savaş olabilirdi. Euro bölgesinde yaşanan Yunanistan, Portekiz
krizleri, İspanya, İtalya ve Euro bölgesi dışındaki İngiltere'yi de vuracak
korkusu yayıldı. Dolara alternatif olabilecek güçte olmasa da rezerv para
olmaya aday Euro'da zayıfladı. Parasının karşılığı olarak hazinesinde altın
bulundurmayan, en büyük dış açığa sahip ülke olmasına rağmen, dünyanın en güçlü
ordusuna sahip ABD'nin parasının rezerv para konumu zora girse de
değişmeyecektir. Yani insanlar ABD ekonomisine değil ordusuna güvendikleri için
karşılığı olmasa da ABD kağıtları almaya devam edecektir. Doların dünya
paraları ve altın karşısında hızla erimesine rağmen. Altın doların yarattığı
boşluğu doldurmada kullanılabilecek genişlikte değil, ancak manüpülatif hareketler
için çok uygun bir konuma geldi. Krizin ABD'de başlamasından hareketle rezerv
para olan dolara güvenin sarsılacağını öngören bir grup krizin başında altında
fiyatı belirleyecek büyüklükte altını hızla piyasalardan çekti. Tarih boyunca
krizlerin en büyük yatırım aracı olan altına krizle oluşan taleple birlikte
fiyat hızla yükseldi, altın arzı sınırlı kalınca fiyat rekorlara koştu. Kriz
başında büyük miktarda altın toplayan grup sığlaşan piyasada elindeki
altınlardan kurtulma çabasına girdi. Böyle bir piyasada Altın, Euro yada Dolar
için tüm öngörüler spekülatörler tarafından ters köşe yapılacaktır. Önce altın çok yükseldi satın dediler
kendileri almaya devam etti, şimdi altın 10 yıl daha gider diyorlar satabilmek
için. Altın ekonomik değeri olan bir metal değildir yani sanayide boşluğu
doldurulamaz değildir, altına atfedilen değer büyük bir manüpülasyondur, bir
çok ülkede bir kültür ögesi takı olması dışında fazlaca bir önemi yoktur.
Bu arada borsada neler oldu. Piyasalara dağıtılan para önce
bankaların kasalarına girdi, bankalar nefes aldı, krediler açıldı, oradan da
borsalara girdi. Borsanın yükselişi düşük faiz nedeniyle paranın gidebileceği
bir yer olmamasıyla ilgiliydi. Para hareketleriyle diriltilen piyasalar kendi
dinamiklerine kavuşabilmek için çaba gösterdi.
Özet olarak, faizler düşük para bol oldukça borsa
çıkacaktır. Bilançoların iyileşmesi ise yavaş yavaş olacaktır.
su